Gurbet sözcüğü bana oldum olası arabesk gelirdi. İnsanlarin bu oryantal duygu durumuna bağlı besteledikleri ve söz yazdıkları şarkılar ise gayet anlamsızdi benim için. Ta ki çok sevdiğim adamla evlenip, bir an olsun düşünmeden peşine takılıp, pılımı pırtımı, bütün yaşamımı üç kutuya sığdırıp taşınıncaya ve ara sıra derinden mideme bir yumruk indiren, burnumun direğini sızlatan, gözümden akan birkaç damla özlemin kod adı ile tanışana dek. Evet gurbet hala çok arabesk ama bir o kadar da tanıdık bana...
Merhaba. Bir gece evde kahve beyazlatıcısının kalmaması üzerine bu blog sitesine üye olmaya karar verdim! Kulağa pek sağlıklı bir ruh hali yansıması olarak gelmediğine eminim. Ama tam da kahve içmek istediğimde "Benim bir blog'um yok, neden yok?" düşüncesi ile doluydu zihnim. Bilgisayarı açık bırakıp çıktım dışarı, üzerimde minik çiçek desenli kumaştan tiril tiril, omuzlardan ince askılı bir elbise ile. Hani şu göğüs kısmı lastikli büzüş büzüş olanlardan. Saat 22:00 idi. Ve gökyüzünde yarım ay tam da içine bisküvit batırılmış süt rengindeydi. Sıcacık bir meltem de esiyordu. Ve ben artık yıllar yılı kağıt parçalarına karalanmış satırlarımı paylaşmaya hazırdım. Hem de "gurbette".
6 Ağustos 2011 Cumartesi
Kod Adı: Gurbet
Etiketler:
bisküvit,
blog sitesi,
gurbet,
kahve beyazlatıcısı,
kod adı,
oryantal,
tiril tiril
2 yorum:
Nerede olursan ol, yine gel. Okuyacak bir çift göz daima var.
guzel yazi,benzer duygular ayni ulkede :)
Yorum Gönder