Pages

13 Ekim 2012 Cumartesi

İkmale Kalmak

Hiç bitmeyen bir sınav gibi yaşamak. Her etapta terleten, korkutan, sonra rahatlatan ya da bütünlemeye bırakan. Bitmeyen bir macera gibi. Nazar mıdır, lanet midir, kader midir bilemem boynumdan tutturulmuş ilmek gibi birkaç yıldır sağlığım. Son gelen sağlam vurdu, hiç başımıza gelmeyecek denen başımıza düşüyormuş bunu kafama kazımaya gelmiş ömrüme. Ben ikmale kaldım yine, tam çıkıyordum düştüğüm çukurdan derken, paçalarımdan alaşağı edildim. Bu kez tam anlamıyla canımın derdindeyim.

Bana bir şans daha verildi yaşamaya dair, tertemiz bir sayfa açacağım kendime her şey bitince. Ve her doğan güneşte dua edeceğim aldığım sağlıklı nefese. Çok sağlam bir dost ordum, çok kıymetli bir ailem ve eli taşın altında, yüreği ışık saçan bir adam var yanımda. Tüm bunlarla iyi olmamayı seçmek ahmaklık aslında. Teşekkürler Allah'ım; aydınlığa artık adam gibi şükredeyim diye ışıklarımı tamamen söndürdüğün için.

Yazarın Notu: Gözlerinizi kapatın ve elinizdekilere şükredin. Çünkü bir sabah uyandığınızda aynada ömrünüzün "bir süre" canına okuyacak, bedeninizi mesken tutmuş bir oluşumla tanışabilirsiniz.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

44 Otozom + xx Gonozom % 31

Geçtiğimiz haftasonu bir yaşıma daha girdim. Hem de sürpriz, kalabalık bir doğumgünü partisi ile! Pek eğlenceli, hiç beklemediğim insanların bir araya gelip, öpüş koklaş beni şımarttıkları, sıcacık bir Temmuz akşamında en sevdiğim restorantın nehir manzaralı iskelesine sıfır terasında. Daha çılgın, yüksek sesli tepkilerim olurdu yoğun duygu değişikliklerinde eskiden. Oysa o gün öylece donakaldım, yerimden kıpırdamadan, hiç mimik kullanmadan bir süre şaşkınlıkla baktım...

Tepkisizliklerim beni pek düşündürür oldu. Bu bağlamda bir yaş daha büyüdüm yada bir yaş daha olgunlaştım diyemiyorum. Yirmili yaşlara bir öpücük yollayıp el sallayarak, hoplaya zıplaya yoluma bakmamın üzerinden tam tamına bir koca yıl geçti. Ne değişti derseniz; pek çok şey. Öncelikle tersine evrim süreci üstüme yapıştı kaldı. Güncel hali ve lisanıyla "Benjamin Button Kafası" olarak adlandırabilirim. Kafa yaşım halihazırdan önce iken; daha olgun, daha ayakları yere sağlam basan, daha cevval ve daha cesurdum. Peki ya şimdi? Bir eğlence parkı treninin içindeyim. Çevresini mutlu eden, gülücük saçandan tutun da başındaki kara bulutların sırılsıklam yağmuru ile ıslanana dek geniş yelpazede biri oldum. Ne kız çocuğu, ne hanımefendi. 44 otozoma ekle xx gonozomlarını işte ben!

Anladığım tek gerçek; ömür dediğimiz kavramın ne kadar değişken olabildiğini kavramam ve kabul etmem için yeterli zamandır nefes alıp veriyor olmam. Tek bir pencereden değil, onlarca değişik aralıktan seyretmeyi öğretti burası bana. Tüm bu çan eğrisinde geliş ve gidişlerim de bundan demek ki. Burada olumsuz bir tanım yok. Bu noktada gülümseyebilirim, sizler de buyrunuz.

Blogumu renklendirmek adına sabah sporumda selamlaştığım ufak doğal yaşam dostlarımdan evimizdeki Menekşe Hanım'cığıma, satın aldığım kitaplardan bahçe bitkilerime, kentin sokaklarından şaraphaneye, Lübnan kebapcısına dek kareler ekledim.

Bol keyifler!

29 Haziran 2012 Cuma

Yazı Yazmak yada Yaz'ı Yazmak

Sözcükleri dans ettirmeyi seviyorum. Anagram başlığım bu sebeple gayet bilinçli seçildi. Blogum gittikçe bir günce tadı bırakıyor damağımda. Hadi bakalım hayırlısı...

Harika bir yaz geldi. Bu ülkede kış aylarının çetin geçtiğini bilen arkadaşlarım ilk zamanlar hep benim adıma üzüldü, oysa ne kadar yanıldıklarını ilk yaz ayında hep birlikte tecrübe ettik. Evet burada dört mevsimi yaşıyoruz ama yaz benim gibi güneş pili ile çalışan bir Aslan burcu kadını için ne kadar değerli anlatamam! 35 °C pek çok insan için çekilmez bir sıcaklık derecesi olsa da benim yüzümde kocaman bir gülümseme sebebi. Üstelik nem, dahası hissedilen sıcaklığın yüksek derecesi ile eriyen bir coğrafyada değmeyin benim keyfime.;)

Bu yaz yalnız başıma Türkiye'ye gitmek için oldukça hevesliydim. Ama yeni kariyerim dudağımın bu anlamda bükülmesine sebep oldu. Ama ben ki; uzun yıllar ünlü bir klüpte yüzmüş, ailemin biricik "Su Kuşu" ben; bütün mevsimi dört duvara tıkılı geçirebilir miyim? Elbette hayır!

Evimizin bulunduğu bölgeye en yakını araba ile 15 dakika olan onlarca "Plaj" bulunmakta. Büyüdüğümüz, alıştığımız tuzlu deniz suyu gibi değil, tatlı nehir suyu. Eşim bu sığ ve yeşil renkli sularda yüzmekten hiç hoşlanmıyor. Ama ben senkronize yüzmeden tutun da takla atma, amuda kalkma gibi kişisel matraklıklarım ve tabiatıyla stil yüzme gibi alışkanlıklarımdan sağlığım elverdikçe vazgeçmeyeceğim. İşte büyük konuşuyorum! Nitekim kariyerimin bir parçası da bu:))

Bugün sıkıntılı bir gündü. Çok sevdiğim bir arkadaşımın verdiği Yoga dersimden çıkışta sıkıntım üzerine konuştuk. Uzun zamandır sıkıntıların, hastalıkların üzerine gidip onları devleştirmektense, yanımdan geçip gitmelerini sakince bekleme eylemindeyim. Bugün de 2.80 yatıp fiziksel acı eşiğimle cebelleşmektense dersine gittiğim için çok teşekkür etti. Ve benim bu perspektiften hayata bakışımı takdir ettiğini ekledi gözleri dolu kucaklayarak. Oysa bu benim tercihimden öte hayatın bana sunduğu bir yoldu. Ben öbür türlü huzuru bulamamıştım, öyle de derdim yada hastalığım benimdi, böyle de. Takdir edilecek tek şey hayatın kendisi, benim seçimim değil yani.

Gözünü sevdiğim Yaz'ın bir haftaiçi kaçamağıyla bitirmek istedim yazımı. İşte benim gözümden hayat tam da şöyle;

8 Haziran 2012 Cuma

Çıfıtçı Çarşısı

O kadar çok fotoğraf çekerim ki, pek akıllı işi değil Japon turistler gibi anı ölümsüzleştirmek istemem. Her ne kadar son derece güçlü ve cesur görünse de dışım, içimde ömrümün sonuna gelme ihtimali düşüncesi ufaktan Yusuf isimli bir delikanlının ismini sayıklattırır gizli gizli. İşte demek ki fotoğraf karelerine olan düşkünlüğümün sebebi bu, besbelli.

Dedim ki; madem eşle dostla paylaştığım mübalağasız binlerce fotoğrafım var, blogumda da deli kızın çeyizi gibi iliştireyim-paylaşayım da dursun. Cimri değilimdir ben paylaşırım ki bereketi artsın isterim, cimrilerden de hiç haz etmem. Tutumlu olmak ayrı, cimri olmak ayrı. Cimri tanımı benim ömrümde Molière'in oyunundan öte anlam taşımaz. Geldik gidiyoruz madem paylaş gitsin be adem, cebi olan mı var vedalaşıp giderken?

Of of sözcüklerimi anafikire bağlama engelliyim... Diyeceğim o ki; sağda solda parkta, hastanede, ormanda, sahilde, mutfağımda, bir Ontario kasabasında afet ilan edilen fırtına sonrasında, bir akçaağaç şurubu çiftliğinin müzesinde birbirinden bağımsız zamanlarda çektigim fotoğrafları bulacaksınız bu yazımda. Sanatsal kaygı yok, bu hususa ilişkin ukalalığa gerek yok çünkü bilgim de yok. Öylesine işte içimden geldiği gibi, şipşak, yalapşalap...