Pages

15 Kasım 2011 Salı

Günebakan Çiçeği

Artık ön bahçemizdeki ağaçta tek yaprak dahi kalmadı. Yine de güneşli ve ılık bir kış başı yaşıyoruz. Tan vaktinde uyanıp pamuk şekeri pembesi gökyüzü güneşe gebeyken değmeyin keyfime. Zıplayarak, evimizin içinde uçarak başlıyorum böylesi günlere! Öyle bir gün bugün işte. Ama karanlık sabahların güneşe hasret diliminde yataktan spatula ile kazınacak halde oluyorum. O zaman evden çıkmadan tüm gün battaniyenin altında kıvrılıp iki satır okumak istiyorum. Benim dünyamda meteoroloji ne kadar da değerli değil mi? Solar panellerimi doldurmadan geçen günler ziyan oluyor sanki. Geceyi yürekten sevip, gündüzün karanlığına ise hiç dayanamıyorum.

Son iki günümüz keyifli doğumgünü kutlamalarıyla geçti. Dün gece dostlarımızın evindeydik. Hava lahana gibi giydirmeyecek kadar da iyi niyetliydi. Oysa bir önceki gece titremiştim, kalın giyinmediğim için havayı suçlayacak durumda da değildim. Havanın sert olmadığı gecelerin en güzel tarafı kapı girişlerinde zamanın ayaküstü "Türk usulü" sohbetimizle heba olmaması esasen. Atkını çıkar, eldivenini çıkar, bereni çıkar, paltonu çıkar, çıkar da çıkar... Toprağına kar tanesi düşmesiyle beyaz bir dik yakalı kazağı ilkbahara dek çıkarmadan giyecek bu memlekette; insanın ciğerlerini bıçak gibi kesen soğuğu sevmek yada sevmemek bir tercih değil. Bunu benim için sevimli hale getiren kesinlikle sevdiğim adam ve güzel yürekli dostlar. Şimdilik bu kadar.

0 yorum: