Pages

15 Şubat 2012 Çarşamba

Ölüm, Yaşam ve Aşk Üstüne

İnsan yaşamına kaç yaşam sığar? Bence binlerce... Cevabım basit, her sevdiğiniz, her okuduğunuz, izlediğiniz, kimi zaman duyduğunuz yada teğet geçtiğiniz yaşamlar sizinkine dahil değil mi? Bence öyle.

Çok sevdiğim ve sıklıkla yokluğunu hissettiğim ülkemizden yeni döndük. Planlı bir tatil değildi, yüreğimizi derinden sarsan gelişmeler için gittik eşimle. Kayınpederim hastaydı ve terminal dönemdeydi. Sekiz günlük seyahat programımızı zamanını bilmediğimiz ama beklenen gelişmeyle, kıymetli canımızın ruhunu teslim etmesiyle yirmi güne uzattık. Ben yıllar sonra babamı ikinci kez kaybettim, hayli ağır geldi, sarsan tüm duygulardan mümkün olduğunca kaçmaya çalıştım...

"Bir varmış bir yokmuş" derdi babam böyle zamanlar için, eklerdi de; "Hey gidi hey!" diye. Durum işte aynen böyle. Yaşam insanın kafasını ellerinin arasına alıp muhasebe yapmasını sağlamak için ara toplam çıkartıyor kafasına göre. Nitekim insanoğlu çabuk alışıyor, kabuk değiştiriyor, toparlanıyor, unutmak için çok fırsat yaratıyor. İşte böyle borcunu hatırlatıyor demek yaşam bize, vay gidene...

Melankoli yapışıp kalmıyor ruha, çiçekler açıyor, mevsimi göz önüne alırsak lapa lapa kar taneleri olarak yağıyor umutlar üzerimize. Yaşam üzerine üzerine akıyor insanın, sıkıysa yolunda ilerleme.

Aşk! Herşeyin çaresi, icat edilmiş en kuvvetli panzehir. Yüreğin çeperinden içeri bir kez girince tüm renkler bahara dönüyor, yağmur, deprem, volkanik patlama olsa da olur, aşk bir şekilde her yıkımı malup ediyor. Ne mutlu aşık edene, ne de çok seviliyor, düşünülüyor, hissediliyor, özleniyor, bekleniyor, kavuşunca nefes aldırıyor. İnsanı iyileştiren, yaşamı anlamlı kılan, zorluklara çelik gibi kafa tutan ne büyük mucize...

Kıssadan hisse; yaşam ince bir hattın üzerine kurulu dar sokaklar gibi bugünlerde gözümde. Bir yanı uçurum bir yanı çiçekli böcekli doğa ile içiçe.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne güzel yazmışsın. Cansın can.