Pages

8 Haziran 2012 Cuma

Çıfıtçı Çarşısı

O kadar çok fotoğraf çekerim ki, pek akıllı işi değil Japon turistler gibi anı ölümsüzleştirmek istemem. Her ne kadar son derece güçlü ve cesur görünse de dışım, içimde ömrümün sonuna gelme ihtimali düşüncesi ufaktan Yusuf isimli bir delikanlının ismini sayıklattırır gizli gizli. İşte demek ki fotoğraf karelerine olan düşkünlüğümün sebebi bu, besbelli.

Dedim ki; madem eşle dostla paylaştığım mübalağasız binlerce fotoğrafım var, blogumda da deli kızın çeyizi gibi iliştireyim-paylaşayım da dursun. Cimri değilimdir ben paylaşırım ki bereketi artsın isterim, cimrilerden de hiç haz etmem. Tutumlu olmak ayrı, cimri olmak ayrı. Cimri tanımı benim ömrümde Molière'in oyunundan öte anlam taşımaz. Geldik gidiyoruz madem paylaş gitsin be adem, cebi olan mı var vedalaşıp giderken?

Of of sözcüklerimi anafikire bağlama engelliyim... Diyeceğim o ki; sağda solda parkta, hastanede, ormanda, sahilde, mutfağımda, bir Ontario kasabasında afet ilan edilen fırtına sonrasında, bir akçaağaç şurubu çiftliğinin müzesinde birbirinden bağımsız zamanlarda çektigim fotoğrafları bulacaksınız bu yazımda. Sanatsal kaygı yok, bu hususa ilişkin ukalalığa gerek yok çünkü bilgim de yok. Öylesine işte içimden geldiği gibi, şipşak, yalapşalap...

0 yorum: